10 Mart 2017 Cuma

2.Bölüm

Bilgi bakımından gelişmiş, olgunlaşmış, bilinçlenmiş insanların, söz ya da yazıyla, sahip oldukları bilginin aktarımını gerçekleştirmiş insanların yüzlerinde ve gözlerinde bir ışık görürsünüz. Onların yüzünde sevinç ve mutluluk vardır. Bilgiye ulaşmak için başvurulması gereken yöntemi biliyor ve insanlara göstermişlerdir. Onlar görevini gereği gibi yapamayan insana, nasıl davranması gerektiğini hatırlatmışlardır. İnsanlarla aynı iletişim yöntemini kullanmış, “ortak bilinç” ile nasıl bağlantı kurduklarını göstermişlerdir. Düşüncelerini belli işaretler kullanarak aktarmış –ki buna “yazı” diyoruz- ve kayda geçilmesini sağlamışlardır. Bu kayda geçilme işlemi aslında zihnimizde gerçekleşmiştir. Bilinci oluşturan bilginin depolandığı yer “zihin”dir. “var olmak” gerçeğini kavrayamamış insan duygularıyla hareket etmiş, dolayısıyla “Hakiki İnsan” olmaktan uzaklaşmıştır. Zihnini/bilincini düşünceler yerine duygularla doldurmuş, gerçeği asla görememiş/fark edememiştir.

1.Bölüm

Bir kitap/bilgi üzerine fikir edinmek istiyorsanız o kitabı/bilgiyi kendiniz çözümleyerek anlamaya, neye işaret ettiğini kavramaya çalışın. Çünkü herhangi bir konunun ya da nesnenin düşüncede veya gerçeklikte kurucu parçalarına ayrılmak yoluyla yapısının, işleyişinin ve gelişim yasalarının ortaya konması işlemini gerçekleştirmeniz gerekir. Bunun için hazır bir kitap ya da yazı size yetmez. Bütün anlam/içerik sizin kendi varlığınızın içinde gizli hatta onu satır satır ezbere biliyorsunuz. Bu bilgiyi/içeriği bozamazsınız, değiştiremezsiniz, ona karşı çıkamazsınız. Çünkü bu sistem kendi varlığını kendi kendine sürdürebilecek güce/kaynağa/enerjiye sahip. İşte bu bilgi/güç/enerji -ışık’ın içindeki bilgi/enerjinin kendi varlığının içinde nüfuz eden ve varlığını sürdürmesine yol açan hatta varlığını ona borçlu olan-  gerçek olandır/hakikattir. Varlığı inkâr edilemeyen, kendi kuralları çerçevesinde sürekli gelişen, değişen canlı ve cansız ki her biri enerjisini kaynaktan alır. İnsan eliyle değişikliğe uğratılamaz. Çünkü doğal yapısını kendi kendine koruyabilen bir oluşumdur. Bu oluşum “ol”mak eyleminden güç alır, yani varlık kazanır.
Bu bilgiyi elde etmenin ve anlatmanın tek koşulu “düşünmek” yoluyla öğrenerek, araştırarak, gözlem yapmaktır. İnsan zekâsının çalışması/akıl yürütmesi sonucunda ortaya çıkan “düşünce” düşünmek eyleminden türemiştir ve “düş kurmak, kurmaca yapmak, kurgulamak, bir bütünü oluşturmak için parçaların birleştirilmesi” anlamına gelir.
Düşünme eylemini gerçekleştirme yeteneği olan insan aynı zamanda düşüncelerini konuşarak anlatma yeteneğine de sahiptir. Evreni bir bütün olarak kavrayabilir, kendini gerçekleştirebilir, dönüştürebilir, biçimlendirebilir. Fakat insan bunu yapmak yerine hiç düşünmeden sadece yaşamaya bakar. Bu da yaşamı anlamamıza ve “Hakiki İnsan”ı bulmamıza yetmez.
Bütün yaradılış/oluşum, düzenli ve uyum içinde bir arada varlığını sürdüren bütün varlıklar –ki buna yaşam denir- kendi varlıklarını sürdürme tehlikesi altında kalırlar.
İşte bu “yaşam” dediğimiz ilahi/kusursuz, eksiksiz oluşumun varlığını sürdürebilmesi için oluşumun içindeki diğer varlıklar tarafından kontrol altında tutulur. Bu durum bir zorunluluktan doğar. Bu oluşumun olmasına yol açan “güç” -ki ona “Evrensel Güç” de denir- hareket/devinim/bir düşünce sürecinin başlaması ve zaman içinde durum değiştirmesidir.
Bu değişime uyum sağlayamayan her katman/boyut diğer katman/boyutlar tarafından kontrol edilir. Gelişimin, değişimin ve dönüşümün sağlanması için boyut atlama/zamanda yolculuk yaparak size/insana ulaşırlar.


hülyagülay/19.02.2017