Bilgi bakımından gelişmiş,
olgunlaşmış, bilinçlenmiş insanların, söz ya da yazıyla, sahip oldukları
bilginin aktarımını gerçekleştirmiş insanların yüzlerinde ve gözlerinde bir
ışık görürsünüz. Onların yüzünde sevinç ve mutluluk vardır. Bilgiye ulaşmak
için başvurulması gereken yöntemi biliyor ve insanlara göstermişlerdir. Onlar görevini
gereği gibi yapamayan insana, nasıl davranması gerektiğini hatırlatmışlardır.
İnsanlarla aynı iletişim yöntemini kullanmış, “ortak bilinç” ile nasıl bağlantı
kurduklarını göstermişlerdir. Düşüncelerini belli işaretler kullanarak aktarmış
–ki buna “yazı” diyoruz- ve kayda geçilmesini sağlamışlardır. Bu kayda geçilme
işlemi aslında zihnimizde gerçekleşmiştir. Bilinci oluşturan bilginin depolandığı
yer “zihin”dir. “var olmak” gerçeğini kavrayamamış insan duygularıyla hareket
etmiş, dolayısıyla “Hakiki İnsan” olmaktan uzaklaşmıştır. Zihnini/bilincini
düşünceler yerine duygularla doldurmuş, gerçeği asla görememiş/fark
edememiştir.
Bilginin Gücü
Tanrı ışıktı, ışık bilgiydi...
10 Mart 2017 Cuma
1.Bölüm
Bir kitap/bilgi üzerine
fikir edinmek istiyorsanız o kitabı/bilgiyi kendiniz çözümleyerek anlamaya,
neye işaret ettiğini kavramaya çalışın. Çünkü herhangi bir konunun ya da
nesnenin düşüncede veya gerçeklikte kurucu parçalarına ayrılmak yoluyla
yapısının, işleyişinin ve gelişim yasalarının ortaya konması işlemini
gerçekleştirmeniz gerekir. Bunun için hazır bir kitap ya da yazı size yetmez.
Bütün anlam/içerik sizin kendi varlığınızın içinde gizli hatta onu satır satır
ezbere biliyorsunuz. Bu bilgiyi/içeriği bozamazsınız, değiştiremezsiniz, ona
karşı çıkamazsınız. Çünkü bu sistem kendi varlığını kendi kendine
sürdürebilecek güce/kaynağa/enerjiye sahip. İşte bu bilgi/güç/enerji -ışık’ın
içindeki bilgi/enerjinin kendi varlığının içinde nüfuz eden ve varlığını sürdürmesine
yol açan hatta varlığını ona borçlu olan-
gerçek olandır/hakikattir. Varlığı inkâr edilemeyen, kendi kuralları
çerçevesinde sürekli gelişen, değişen canlı ve cansız ki her biri enerjisini
kaynaktan alır. İnsan eliyle değişikliğe uğratılamaz. Çünkü doğal yapısını
kendi kendine koruyabilen bir oluşumdur. Bu oluşum “ol”mak eyleminden güç alır,
yani varlık kazanır.
Bu bilgiyi elde etmenin ve
anlatmanın tek koşulu “düşünmek” yoluyla öğrenerek, araştırarak, gözlem
yapmaktır. İnsan zekâsının çalışması/akıl yürütmesi sonucunda ortaya çıkan
“düşünce” düşünmek eyleminden türemiştir ve “düş kurmak, kurmaca yapmak,
kurgulamak, bir bütünü oluşturmak için parçaların birleştirilmesi” anlamına
gelir.
Düşünme eylemini
gerçekleştirme yeteneği olan insan aynı zamanda düşüncelerini konuşarak anlatma
yeteneğine de sahiptir. Evreni bir bütün olarak kavrayabilir, kendini
gerçekleştirebilir, dönüştürebilir, biçimlendirebilir. Fakat insan bunu yapmak
yerine hiç düşünmeden sadece yaşamaya bakar. Bu da yaşamı anlamamıza ve “Hakiki
İnsan”ı bulmamıza yetmez.
Bütün yaradılış/oluşum,
düzenli ve uyum içinde bir arada varlığını sürdüren bütün varlıklar –ki buna
yaşam denir- kendi varlıklarını sürdürme tehlikesi altında kalırlar.
İşte bu “yaşam” dediğimiz
ilahi/kusursuz, eksiksiz oluşumun varlığını sürdürebilmesi için oluşumun
içindeki diğer varlıklar tarafından kontrol altında tutulur. Bu durum bir
zorunluluktan doğar. Bu oluşumun olmasına yol açan “güç” -ki ona “Evrensel Güç”
de denir- hareket/devinim/bir düşünce sürecinin başlaması ve zaman içinde durum
değiştirmesidir.
Bu değişime uyum
sağlayamayan her katman/boyut diğer katman/boyutlar tarafından kontrol edilir.
Gelişimin, değişimin ve dönüşümün sağlanması için boyut atlama/zamanda yolculuk
yaparak size/insana ulaşırlar.
hülyagülay/19.02.2017
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)